Leyla Düzel Yazdı – Yüksek Vasıflı Türk
Ne diyordu Başbuğ Alparslan Türkeş,
”Benimle dava arkadaşlığı yapacaksanız, her şeyden önce Yüksek Vasıflı TÜRK olmaya mecbursunuz.”
Birbirini sevmeyen, birbirini çekiştiren, birbirine hasetlik besleyen ve fırsat bulsa birbirini bir kaşık suda boğacak insanlar hale gelmişiz.
Bizi ülkücü yapan değerler unutulmuş.
Kimse kimseye saygı duymuyor. En ufak fikir çatışmasından düşmanlık yaratılıyor. Hakaret, iftira, saygısızlık, yalan ile kırıyor ve ülküdaşlık hukuku yok ediliyor.
Hüzünde, sevinçte, savaşta yan yana olanlardan bazıları dedikodu ve algılar ile yönetilir oldular. Alparslan Türkeş bunu yıllar önce tespit etmiş.
Onun sözlerinden yola çıkarak “Yüksek Vasıflı Türk” ne demektir anlayalım.
“Türk milletine Bizans’tan geçen bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek.
Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lazımdır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.
Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz. Türk milletini batıran, Bizans’ı batıran, Osmanlı imparatorluğunu batıran hastalık budur.
Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.
Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.
Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.
Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.
Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.
Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.
Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.
Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.
Bizim savunduğumuz Dokuz Işık’çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.
İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.
Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.
Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.
İslamiyet’i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.
İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.
Ahlakçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.
Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek… Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.
Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler.
Türk Milleti’nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz.
Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak…
Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez.
Fikir, iman, ülkü aşkı … İnsanları güçlü yapan bunlardır.
Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.
Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.
Türk aydınları için Batı’nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez.
Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.
Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.
Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.”
Görüyoruz ki Yüksek Vasıflı Türk olmak hem manevi hem de maddi şartlara bağlanmıştır.
Ülkesine bağlı, ahlaklı, disiplinli, dürüst, iyi eğitimli, fikir tartışmalarına girebilecek ve kazanacak kadar vizyon sahibi, Türk Devleti’ni yüksek medeniyetlere taşıma kabiliyeti için bilgi ile donanmış şerefli sahsiyetler.
Bu donanıma haiz insanlar kendine güven duyar ve komplekslerden kurtulur. Komplekssiz insan yalana, dolana, dedikoduya başvurmaz. Dava arkadaşlarının yükselmesine omuz verir ve yolunu açar. Bayrak yarışında makam ve mevkilerden güç almaz, güç verir. Elinde olan yetkiler ile böbürlenmez, kimseyi ezmez.
Aksi durumda olan kerameti kendinden menkul kişiler hadsiz, terbiyesiz, ahlaksız, çıkarcı ve kendinde olmayan iyi vasıflara sahip insanlara çamur atan, toplumu çürüten dedikodular ile bir devletin sonunu dahi getirebilirler.
“Yüksek Vasıflı Türk” olmanın ilk şartı Türkiye Cumhuriyeti’ne şartsız bağlı olmasıdır. Ülkesinin ilerlemesine kendini tutku ile adamış kişidir.
Sanatla ve edebiyatla ilgilenmeli, toplumsal olaylara duyarlı ve öğrenmeye açık olmalı.
En az bir yabancı dil bilmeli ve fırsatı olan geriye dönme şartı ile vizyonunu geliştirmek için yurtdışına mutlaka çıkıp farklı kültürleri deneyimlemelidir.
Bağnaz fikirlere kapalı olmalı. Bilimi reddetmemelidir. Kitap, gazete, makale okuyanların diğerlerine göre beyin fonksiyonlarının daha iyi geliştiği bilinir.
Genel kültür yönünden zenginleşmeli ve ilgi alanını dar çerçeve içinde tutmamalıdır.
Konuşma zamanını düşünme ve okuma zamanından daha düşük tutmalı.
Hedef koymalıdır. Ayrıca hedefini en yüksekte tutmalı ve asla vazgeçmemelidir. En yükseğe ulaşamazsan da bir altı muhteşem bir kazançtır.
Ahlak temelinde azimli, çalışkan ve başarmaya endeksli olmalı.
Büyüğüne saygılı, küçüklerine hoşgörülü, toplumu geliştirici ve öğretici olmalıdır.
Bize yakışan olalım. Önce kendimizi geliştirelim ve toplumu iyi yönde dönüştürelim.
Bu değerlere haiz insanlar yasama, yürütme ve yargı makamlarına sahip olursa ülkemize sevgi, saygı ve huzur iklimi hakim olur.
Velhasıl Yüksek Vasıflı Türk kendisi yükselirken ülkesini de yükseltir.
Yüce Türk Milleti 7 bin yıldan beri tarih sahnesinde yerini almıştır. Bu güne kadar büyük medeniyetler kurmuştur. Ve bu tarih sahnesi içinde irili ufaklı ve muhteşem cihan İmparatorlukları olmak üzere 119 devlet kurmuştur. 53 Beylik, 4 Atabeylik, 36 devlet niteliğinde, 10 Cumhuriyet niteliğinde, 15 tanesi muhteşem İmparatorluklardan olmak üzere ve en son Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.
Bu devletlerin tarih sahnesinden silinmesinde basiretsizlik, içimize dedikodu ile sokulan nifak tohumları sebep olmuştur. Kanıtları Orhun Abideleri’nde gizlidir.
“Çinliler güzel sözleri ve ipek kumaşları ile sizi kandırdılar. Terk etmeyin dedim. Yakına gidenler öldürüldüler, eşleri de cariye, köle oldular. Bilgili ve yiğit insanları istemezler. Nifak ve dedikoduya inanmayın dedim Türkler öldüler.
ÜSTTE GÖK ÇÖKMEDİKÇE ALTTA YER DELİNMEDİKÇE SENİN İLİNİ (Ülke) VE TÖRENİ KİM BOZABİLİR.
EY TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN”
Tarih ders almak için vardır, tekerrür ettirmek için değil.