Ne güzel de selamlayarak gülerim;
Mavi gökyüzüne,
Yeşil Çimene,
Sarı Güneşe,
Rengarenk hayallerime…
Kıymetli okurlarım, hayata dair samimiyet ve heyecan taşıyan umut yüklü mısralarıma hoş geldiniz.
Her yazımda olduğu gibi otizm farkındalığını işleyerek, bilgi biriktirdiğim ve tecrübe edindiğim haliyle sizlerle paylaşıyorum. Simdi ise biraz daha iyi otizmi anlayabilmek için his dünyamıza gidelim.
Ülkemizin bu zor Pandemi sürecinde gündelik duygularımız bir hayli yoğun ve karmakarışık değil mi? Peki bu duygularımız nelerdir dersek eğer; korku, kaygı, öfke, acı, özlem, minnet ve sevgiyi içerir. Her birimizin hisleri yani duygularıyla baş etme yolları çok farklıdır. Sonucumuz ise değişmez, her şekilde bireysel kararlarımızla çözüm yolu bularak duygu yoğunluğumuzda dahi hayatımızı sürdürmeye devam ederiz. Oysaki Otizm spektrum bozukluğu yaşayan bireyler duygularını baş etme yöntemlerini sterotipik hareketlerle (tekrarlayan davranış problemleri) ile gösterebilir. Ya da işlevsellik kazanan hayat rutininde özel eğitim uygulamalarının da katkısıyla otizme dair daha az problemli davranış göstererek yaşayan otizmli bireylerde vardır.
Otizm spektrumlu çocuklar, kurdukları duygusal ilişkilerde kendi duygularını ifade etmede zorlukları yaşamaktadırlar, çoğunlukla sosyal ya da duygusal karşılıklılık gösteremezler. Somut eylemlerle yaşamayı tercih ederler. Bu yaşam şeklinin sonucu olarak da sosyal durumlarda diğerlerinin yüz ifadeleri ya da postür aracılığıyla gönderilen sinyalleri yorumlayamayabilirler. Yine sosyal etkileşim gerektiren durumlarda karşı tarafın ne söyleyeceğini ya da ne yapacağını yorumlayamayabilirler. Duyguları algılama ve ifade etme becerilerinde, olağan gelişim gösteren çocuklardan farklı olarak dışarıdan bir desteğe ihtiyaç duyabilirler. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarda, sosyal beceri eğitimi, sosyal öyküler, akran öğretimi gibi yöntemler çocukların sosyal/duygusal becerilerini geliştirmede ilgili profesyonellerce önerilir.
Otizm spektrum bozukluğunda ilk temel davranış kazandırma ve özel eğitim uygulamalarında duygu çalışılarak çocuğun kendini ifade etmesi istenir, hatta taklit geliştirme uygulamaları ile konuşma becerileri arttırılması hedeflenir. Çocuğun ebeveynine kendini ifade ederken gülümsemesi bazen çok fazla öğretiden daha büyük anlamlar taşır.
Bu sebeplerle otizm spektrum bozukluğu yaşayan çocukların en zor duygu olan öfke kontrolünü sağlayarak her duygusunu ifade edebilmesi öğretilmelidir. Böylece problem içeren tekrarlayan davranışlarda ciddi oranda azalma görülecektir. Tabi biz özel ebeveynler olarak ve duyarlılık sahibi kişiler olarak otizmli çocuğa ifade etme yetisi için neler yapmalıyız?
Çocuğu işaret dilini/ işaretle göstermesini sağlamalıyız.
Çocuğa çok fazla uyaran söz, eylem ve koşul içeren ifadelerimiz olmamalıdır. Her ifademiz net anlaşılır ve motive edici unsurlarla yani pekiştireçlerle desteklenmelidir.
Öfke ve şiddet içeren olumsuz durumlarda profesyonel terapistinizin/eğitmeninizin bilgisi dahilinde çocuğun üzerine gitmek yerine davranışı görmezden gelerek sakinleşme sürecinde çocuğun anlaşıldığını hissettirmeliyiz. Tabi bu çözüm “sevgi ve sabır” ile mümkündür.
Çocuğun ilgi alanlarına yönelik aktiviteleri hayatında tutmalıyız.
Çocuğun öğrenme ve eğitme yöntemleri sadece masa başında sınırlandırılmamalıdır. Çocuğa soyut ve somut hafızasına yönelik eğlenceli etkinlikler (köpük oyunu, balon patlatma, nesne eşleme çalışmaları, parmak boyası, sportif faaliyetler gibi..) ile iletişim süreci geliştirilebilir.
Evet, kıymetli okurlarım, bizler hayata dair her olayımızda karşılaştığımız olumsuz durumları olumluya çevirme yetimizi geliştirdiğimizde farklı bir bakış açısı kazanmış oluruz. Elbette otizm için empati sergileyerek yaşamımız ilaç niteliğindedir. “Zaten hayat farklılıklarıyla güzel” değil midir? diyerek sözlerimi sonlandırıyorum.
Tebessümümüzde dua var,
Umut var,
Hoş görü var diyebilene SELAM OLSUN!
Mehtap AKGÜL
BOSDER BAŞKANI