Öğretim Görevlisi Muhittin Gümüş Yazdı-Kazakistan Nereye Gidiyor? İşgal mi Değişim mi?
12 Kasım 2021’de İstanbul’da imzalanan Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilân edilmesiyle birlikte dünyada karnı ağrımaya başlayan “slav, ab, abd, pers, kıtay, ermeni, fransızlar” ile içimizdeki bir grup mankurtların, bölücülerin ve basiretsizlerin rahatsızlığını takip ediyorduk. Bu teşkilatın çok önemli üyesi Kazakistan’da son günlerde meydana gelen olayların Türk dünyasının birlik ve beraberliği için ne kadar ibret verici olduğu belli değil mi? Bağımsızlığının 30. yılında Kazakistan, Büyük Türkistan coğrafyasının en gelişmiş ve yer altı kaynakları bakımından zengin bir ülkesidir. Demografik yapısındaki sıkıntılı durumuna rağmen millîleşme yolunda ciddi adımlar atmaya devam ediyordu… Meselâ; Lâtin alfabesine geçiş, Türkistan şehrinin Türk dünyasının başkenti ilân edilmesi ve bunun için yeniden abad edilmesi, Rusçanın ikinci resmi dil olmasının kaldırılması, resmi toplantıların Kazak dilinde yapılması vb… Aslında bu satırlara sığmayacak kadar yapılan ve planlanan konular var. “SSCB kurulurken Kazakistan diye bir ülke yoktu…” diyen Putin’e cevaben “Hunlar, Göktürkler, Altın Ordu ve daha birçok devletimiz varken dünyada Rus devleti yoktu; biz nevzuhur millet değiliz” diyen, “Türkçe konuşan ülkeler değil, Türk Devletleri’ diyelim diyen, bağımsız Kazakistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazabayev’i millî politikalar uygulamayan, komünistlikte vaz geçmeyen biri olmakla suçlamak, bugünkü kaosun da tek mimarı görmek pek ucuz bir yaklaşımdır. Bu arada hatırlatayım ki Türkiye’den başka dünyanın hiçbir ülkesinde komünist yok arkadaş! Yalnızca 30 yıllık birikmiş hiddet nedeniyle halk sokaklara döküldü diyenler de bühtan içindedirler… Tek sebep bu mu? Sebeplerden biridir belki… 30 yılın içinde bunca başarılı reformların yanı sıra yanlışlar ve tabii ki eksikler de vardır. Ancak protestocuların talepleri yerine getirildiği hâlde aynı anda kamu binalarını ateşe verenlerin ve askeri alanları işgal edenlerin zamları protesto eden sıradan halk olduğunu iddia etmek basiretsizliktir. Her devlet adamı basiretli olmalıdır, olmak zorundadır. Kendi ülkesinin ve halkının durumunu göz ardı etmek de başka bir basiretsizliktir. Sorunu çok yönlü ele almak mümkündür. Kitlesel olaylarda tavizler yeni tavizleri getirir, protestocuların istekleri bitmez. Böyle bir durumu kim oluşturdu? Kim böyle bir durum oluşmasını istiyordu? Bir sürü sorular sorar cevabını da buluruz ama “ne yapabilirizi” kimse pek konuşmaz nedense?
Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilanından rahatsız olanlardan biri bugün “Çağır beni de barışı(!) sağlayayım…” diyor. Bunu derken koyduğu şartlar nelerdir onu bilmiyoruz. Dikkat edelim, sosyal medya kafa karıştırır, suyu bulandırır, her şeyi ters gösterebilir. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da bir kez girdiği inden en az bir asır çıkmayan beyaz ayı sıcak bölgeleri arzu edip durur. Kırım’ı ilhak etti, Abhazya ve Osetya’yı aldı. İstekleri bitmez. Özerk Cumhuriyetlerin liderlerinin “Cumhurbaşkanı” sıfatlarını alıp özerk bölge başkanı yaptı. Kırgızistan-Tacikistan arasında çıkan çatışmada döneminde “Bölgeye beni çağırın. Üs kurayım… Ben olmayınca geçinemiyorsunuz bakın!” demişti. Yeni bir taktik değil bunlar…
Yeniden Kazakistan’a dönersek, bazı dostlarımız “Millî niteliğe sahip, ülkenin geleceğini kurtaracak gençleri 30 yılda yetiştiremeyenler şimdi ağlamasınlar…” gibi yorumlar yapıyorlar… Bağımsızlığını ilan ettiğinde ülke nüfusunun önemli bir kısmı Kazak değildi. Yalnızca % 38’i Kazak olan ülkede Kazak olanların da şehirli ve okumuş kesimi de Kazak dilini bilmeyen ya da Sovyet döneminin etkisiyle Rus kültürüyle kalıbını almış büyük bir kitleyi oluşturuyordu… Millî eğitim ve millî kültür politikaları nasıl uygulanır böyle hallerde? Yani mümkündür ama kolay da değildir demek istiyorum… Son 100 yılda Arap kökenli alfabeden 1926’da Latin alfabesine, 1940’ta Kiril alfabesine geçmek zorunda kalan bir millet modern dönemde kendi dilinin seslerini tam karşılamayan Kiril alfabesinden Lâtin alfabesine geçme kararını alması Orta Asya’da Rus etkisinin azaltılmasının anahtarıydı. Kazakistan’ın diğer komşusu olan veya post-Sovyet ülkelerine “Sakın ha Rus diliyle eğitim veren okul sayısını azaltmayın…” meâlindeki buyurgan sözlerin amacının ne olduğunu göstermeye yeter de artar bile.
2.724.000 km karelik toprağa sahip olarak dünyada 9. devlet olan Kazakistan’a bu kadar toprağı çok görenler var… Nüfusun ne kadar önemli olduğunu hep söylerken “Bizim kaç çocuk doğuracağımıza da mı karışıyorsunuz?” diyenleri sonra başkalarının doğurtması kadar aşağılık bir şey olabilir mi? 18 milyon değil de 180 milyon Kazak nüfusu olsaydı şimdi bambaşka şeylerden söz ederdi bütün dünya. İlk olarak 1919-1920 yıllarında ilk kıtlık dönemini yaşayan Kazak kardeşlerimiz ikinci olarak da 1932-33’te Filip Goloşçiyokin katliamı olarak bilinen açlıktan kırıldı. Kazaklar böylece soykırıma uğradı ve bunun sorumluları kimdi? Hâlâ bir şey diyecek gücü var mı kimsenin? Robert Conquest’in tespitine göre 1,5 milyon ile 3 milyon arasında Kazak Türkünün kırılmış olabileceği belirtiliyor… Nüfus önemlidir ve çok önemli… “çin, abd,rusya, Hindistan ve daha nicelerinin” hepsinin nüfusu çok kalabalık değil mi?
Sayın Nazabayev’in Kazakistan için yaptığı çok şey vardır ama yapamadıkları da vardır. Halkın istekleri ve ekonomik durumu darda ve zorda olanlara ne kadar yardımcı oldu ya da olamadı? Bunlar da başka bir konu olarak değerlendirilebilir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın ideallerinin alt yapısını hazırlayan, büyük ve güçlü Türkiye Cumhuriyeti devletinin de liderliğinde İstanbul deklerasyonunda belirtilen hususların önemli bir kısmına katkısı olmuştur. Sevilen bir lider olmak kolay değildir ama ebediyen saygı duyulan bir lider olmak ise hiç kolay değildir. Gücünüz yetmediği zaman ideallerinizin altında ezilmek gibi çok acı bir durumla karşılaşmanız mukadder olur.
Bugün tarihi bir sorumluluk taşıyor Kazakistan yönetimi… Ve bugünü tarih sayfalarında 100 yıl sonra nasıl göreceğiz? Bunu tarihten örnek mi, ibret mi alarak değerlendirmek gerekiyor? İşte onu zaman gösterecektir. Bizim kaygımız Kazakistan’la ilgilidir, şahıslarla değildir. Halk iradesine saygımız sonsuzdur ama bu halkın da hür iradesinin tecelli ettiği hallerde o irade saygı görür. Türk dünyasının birlik ve beraberliğini tekrar bir asır geriye götürecek eylemlerin önlemi alınmalıdır. SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte bu tür olağanüstü hallerde “Nerede bu Türkiye?” dendiğine Azerbaycan toprakları işgal edildiğinde tanık olmuştuk. Cesaretimiz ve gücümüz(!) yoktu, merhum Elçibey’in feryadına kulak verememiştik, iki helikopter bile gönderememiştik değil mi? Can kardeşine yardım edememek çok ağır gelmişti bizim Türk milletine. Zaman geldi geçti ve mazlum milletlerin beklentilerine cevap vermeye çalıştık. Libya’da, Mavi Vatan’da, Somali’de, Suriye’de, Adalar Denizi’nde, Doğu Akdeniz’de kudretimizi gösterdik. Asıl önemlisi de Karabağ Zaferi’ndeki katkımızla dosta, arkadaşa, kardeşe güven verirken düşmana da korku verdik. Her olağanüstü hadiseden illa ki Türkiye’yi suçlayıcı bir şeyler zırvalama hastalığına tutulmuş olanlar biraz da kendilerine baksınlar. Gücümüzle doğru orantılı olarak hükmedebiliriz. Bugün yarın her şey belli olur.
Kazakistan’daki durumla ilgili olarak Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekulı’nın açıklaması bizim için muteberdir. Türkiye’nin kamuoyunda bu konular siyasi düzeyde diplomasi dili dışında konuşulmadı. Hiçbir şey yapmıyormuşuz gibi bir imaj oluşturulmasını da doğru bulmuyorum. Türkiye Cumhuriyeti bu sırada boş duruyor sanmak da makul değildir. Stratejiler çok konuşarak veya bağıra çağıra hamaset yaparak değil, zamanı geldiğinde gücümüz oranında usullünce uygulanır. Rusya ve diğer BDT ülkelerinin güvenlik güçlerinin davet edilmesi onulmaz sıkıntılar yaratacaktır bence. “Ee… iktidarını ben korudum, sen de benim dediklerimi yap haydi!” demezler mi adama? Böyle davetlerden misafir, içgüveysi olarak çıkmamalı. Davet edenin yani ev sahibinin basireti bağlanmamalı, çok dikkatli olmalı.
Kardeş Kazakistan’ın bağımsızlığını muhafaza etmesini, başka güçleri davet etmeden yalnızca Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin katkısıyla barış ve huzura kavuşmasını diliyorum. Dilde, fikirde, işte birliği sımsıkı geliştirmeliyiz. 121 maddelik 12 Kasım 2021 İstanbul ruhunu canlı tutmalıyız. Kardeş Kazakistan’ın her bir ferdine barış, huzur ve refah içinde aydınlık bir gelecek diliyorum.
Muhittin GÜMÜŞ
06.01.2022