Eşref, Sarı Veli, Çukur Ali, Deli Memet, Hasımların Hasan çok sinirlendiler. Nasıl olur da öğretmenlerin evi taşlanırdı. Emirhüseyinoğulları iki dirhem bir çekirdek. Yerliyayla’ nın yarısı ol, söz hatiplerde olsun. İçlerine bir türlü sinmiyordu. Sabah erkenden kalktılar Ceylan gelini Satılmış ile okulun lojmanına bıraktılar. Kel Fadime çırpına çırpına geliyordu ki karakola gitmeye karar verdiler. Sabahı sabah etmişler öğretmenlere cesaret vermişlerdi, moral olmuşlardı. Deli Memet belinden çıkardığı tabancayı öğretmen hanıma uzatmadan önce şarjörü gösterdi, tetiği öğretti, emniyeti belletti. Mermiyi basmayı ihmal etmedi. “Gorkma!” dedi. “Bas tetiğe. Bi çekirdek yimbeş guruş.”
“Öğretmen hanım heç gorkuvirme. Bi garagola gidek hele. Başçavış mındar olmıya mındar emme, ossun bağalım. İl mi yaman biy mi yaman, görecağak. Ulan Sülüman, bunu yanna gorsam bağa Sarı Veli diyivirmesinner. Dabancayı eyi sakla oğretmen.”
Arabaya doluştular. Karakola vardıklarında Sülüman ile başçavışı kamelyada gülüşürken görünce moralleri çok bozuldu. İçeri girdiler. Hele hele tipsiz tipsiz üç yalamayı fark edince, yüksek sesle çaktı çiviledi Çukur Ali. “İşde buluviremediğimiz işgıyalar bunnar. İşgıya başı soğödün altında.”
Başçavuş afalladıysa da ses etmedi.
“Gumandanım, boğön gice öğretmenevini daşlamışlar. Obada beyle bi hadise oluvirmedi. Oğretmen namısdır. Namısı heç kimse kirlediviremez. Mekdep de esgerlik ider gimi nöbet dutarık. Hadiseye el goyuvir gumandanım. Şikayetciyik.”
Hatiplerin Süleyman, yavaşça kalktı, usulca sıvıştı.
“Muhtar, böyle bir hadise yok diyorlar. İftira içün kendileri evlerine bir iki taş atmış diye havadis aldım. Kapatın bu meseleyi. Başınıza iş almayın. Hem ben keşif yapmaya geleceğim. Hoca hoca, uyma sen bunlara, git görevini yap. Hocahanıma selam söyle. Ben buradayım korkmasın.”
“Sen ne diyorsun beyefendi. Biz öğretmeniz deli değil. Ne demek evi kendimiz taşlamışız. Yazık. Gidelim ağalar, erkek olan gelsin taşı yüzüme atsın bakalım. Ben bu işi çözmesini bilirim.”
“Sen gene de bir dilekçe yaz hoca. Her ihtimale karşı elimizin altında dursun. Tahkikat yaparız, merak etme.”
“İlmaber yapalım.”
“İlmuhaber olmaz. Dilekçe yazsın hoca.”
Öğretmen bey basit bir dilekçe yazdı. Masaya bırakıp sert adımlarla karakoldan çıktı. Köylüleri Yerliyayla’ ya bıraktı. Karısını da alıp kazanın yolunu tuttu. İlköğretim müdürüne vardılar.
“Olur böyle şeyler de Yerliyayla iyi köydür. Obadır. Yol yordam bilirler. Allah Allah, nasıl olmuş? Bir nasıra bastınız herhalde. Sülüman ağa ne diyor, konuştunuz mu?”
“Biz Yerliyayla’ nın öğretmenleriyiz kaymakam bey. İki yıldır oradayız. Okul iyi, çocuklar okuyor, yazıyor. Ancak seçimlerden sonra bir taraf bize iyi bakmıyor. Dün gece lojmanı taşladılar. Biz bayrağımızı şerefle dalgalandırıyoruz. Ne imiş muhtarlık oyu kullanmayacakmışız. Olur mu kaymakam bey, oy namus değil mi?”
“Haklısınız hocam da… Biriniz birine biriniz ötekine verseydiniz keşke. Neyise sizi başka köye alalım, iş büyümesin.”
“Nasıl olur kaymakam bey. Biz Yerliyayla’ da mutluyuz. Başka köy istemeyiz. Savcılığa suç duyurusunda bulunacağız.”
“Hocam, Yerliyayla karışık. Muhtarla ilgili şikayetler var. Vilayet bastırıyor. Sicili varmış muhtarın. Cinayet zanlısı olmuş. Hapis yatmış. Belki mühürü alacağız. Gelin sizi Yüzbir’ e alalım. Ora da iyidir. Rahat edersiniz.”
Karı koca öğretmenler savcılığa indi. Dilekçe yazdılar. Savcı şiş gözlerle dilekçeyi okur gibi yaptı. Ağzına kadar izmarit dolu kül tablasına sigarasını bastı. “Kaleme bırakın.” dedi, kahvesini höpürdetmeye devam etti.
Öğretmenler kırtasiyeye uğradılar. Emekli öğretmen olan kırtasiyeci onları teselli etmeye çalıştı. Bir iki hatırasını anlattı. Öğretmenler gazete, kitap, bir iki düzine kalem, silgi, tebeşir biraz defter aldılar. Bakkala uğradılar.
Eşref, Sarı Veli, Deli Memet, Çukur Ali, Hasımların Hasan okulun bahçesinde oturuyordu. Yeminleştiler.
“Öğretmenler evladımızdır.”
Satılmış, okulun bahçesinde koşarken yine öksürmeye başladı. İçi dışına çıkarcasına öksürüyordu. Nefesi kesiliyor, boğulur gibi oluyordu. Morarıyor, kızarıyor, nefesi gelince kesik kesik soluk alıyordu. Kesilmedi öksürüğü.
“Öhhö öhhhööö, öhhö öhhhööo!
Eşref, kalktı Satılmış’ ı tuttu. Eline yüzüne su çaldı. Avcuyla su içirdi.
“Goşuvirme diyom seğa. Terleyiviriyon Satılmış. Soğrada oğsürüviriyon.”
“Yav emmioğlu bi toktura gidek. Bebe oğsürüp duruviriyo.”
Cennet ana gurşun doküvirdi emmi. Duz çevirivirdi. Bi şiyi yoh evellalla…
Öğretmenler lojmana geldi. Emirhüseyinoğullarını görünce çok sevindiler. Satılmış kuş gibi oldu. Selam kelam derken laf dönüp dolaşıp mevcut meseleye geldi. Öğretmenler kaymakamla yaptıkları görüşmeyi anlattılar.
Eşref, terledi, huzursuzlandı.
“Dert idivirme emmioğlu. Ardından yüz kopek havlamayan kurt, kurt sayılıvirmez…”
“Dabancayı yasdığın altına goyuvirin. Tık çıksa tetiğe basivirin. Biz sag yatarık. Gaylalanman.”
Hatıpların Süleyman, gaşa oturmuş, plağı açmıştı. Bir yandan demleniyor, öte yandan hayal kuruyordu. “Mohörü alırıg. Oğretmenner gorkar. Satılmış geberir. Başçavış, gaymakam…”
Sabaha kadar uyumadı öğretmenler. Odada göz gözü görmüyordu. “Başçavuş belli de, ilköğretim müdürüne ne demeli. Ya kaymakam. Başka köye alalım da kurtulun. Bak bak bak… Savcı, ya savcı!”
Sabah okulu açtılar. Hatıpların bebeleri Satılmış duysun diye konuşuyorlardı. “Oğretmenner gaçıvirecağmiş. Ölüvirecağmiş. Başcavış diyiviriyomuş.”
Öğlen arası Kel Fadime bir helke sütle lojmana geldi. Önlüğüne düğlediği yumurtaları çıkardı. Dört büküm yufkayı masaya koydu. “Ali emminiz selam salıvirdi. Gorkuvirmesinner diyo bizim deli. Gurbanız oluyum, boğön bizim yıkıkda yatıvirin gıı.”
“Yok yok Fadimana. Niye korkalım. Burası devlet devlet. Eşkiyaysa eşkiya. Devlet hiç eşkiyadan korkar mı?”
Eşref, Hasımların Hasan ile azalara haber saldı. Öğretmen ile imama kendi gitti. “Mekdep paydos idilivirince toplantı yapıvirecağak. Korucu dutuluvirilecek. Salma salınıvirilecek.”
İhtiyar heyeti muhtarın başkanlığında dört asıl aza ile imam ve müdür yetkili öğretmenden oluşur. Muhtar ile azalar seçimle iş başına gelir. İmam ve okul müdürü köy kanununa göre doğal üyedir. Toplantılara katılırlar ancak oy hakları yoktur. Bütçeyi imam ve okul müdürü imzalamazsa yürürlüğe girmez.
İhtiyar heyeti Eşref’ in evde toplandı. Ceylan gelin hoş beş etti. Ne var ki, Eşref muhtar seçilmişti ama, azalar Hatıpların Süleyman’ ın adamıydı. Eşref tırsıyordu.
Satılmış, nefesi kesilene kadar öksürdü.
“Ağalar, gorucu dutuvirecağak. Salma atılıvirilecek. Bütçe isdiyollar.”
“Yav mıkdar, bunnar golay da, Sülüman ağa iş böyük diyo. Barnak basıvirmen diyo. Gaymakam dimiş de…”
“Yirliyayla gaçıvirmiyo ağalar. Şu iş bi yanna ossun bağalım. Möhör yirini bussun.”
“Muhtar haklı. Bütçe beklemez. Köyün ihtiyaçları var. Yukarı çeşme akmıyor. Okula odun alınacak, kömür alınacak.”
“Vallaha siz ne dirseniz ben ordayım ağalar. Ekseriyete tabi olurum emme Sülüman ağa diyosa ivmiyelim.”
Körler, sağırlar topalları ağırlar hesabı ihtiyar heyeti kalktı yürüdü. Eşref’ i öyle bir ateş bastı ki, sormayın gitsin.
Öğretmen hanım, yanında getirdiği iki kalemi, bir defteri, silgi ve kalemtıraşı Satılmış’ a uzattı. Ceylan gelin kalktı öğretmen hanıma sarıldı. Satılmış anasına yapışarak fısır fısır bir şeyler çimildedi. Öğretmen hanım hışmarla sordu, “Ne diyor, ne diyor?”
“El yağlığı diyivirmişsin gıı. Onu soruviriyo”
Ceylan gelin ile öğretmen hanım ikindi kayıntısı hazırladılar. Demli çay pek iyi gelse de Satılmış’ ın yakasını bırakmayan öksürük tatlarını kaçırdı.
“Öğretmen hanım, sen diyivir gıı, bellisiz bi dert diyiviriyom emme, akılsızın aklına bile gelivirmiyo. Bi toktura gidek diyiviriyom da kulağa duyuvirmiyo. Duddurdu bi mıkdarlık. Akkız anam dirdi de inanıvirmezdim. Deli, bunnarın hepisi deli gıı.”
Satılmış’ ın da elleri diğer oba bebeleri gibi siğil doluydu. Bazen çatlayıp yarılan siğiller kanıyor, kanayan yerler büyük bir ızdırap veriyordu. Cennet ana, inayet Allah’ tan diye el ayak değmedik yerdeki iğdeden dal bükmüş ama Satılmış’ ın siğilleri geçmemişti.
“Ceylan abla, siğil iğde bükmeyle geçmez. Bunun ilacı var. Siğile damlatacaksın ki, kökünden kurusun. Bırak Allah’ ını seversen. Bunların hepsi batıl inanç batıl. El aya gidiyor biz de avuç açıp, “Ayı gördüm…” diye diye yakarıyoruz. Neyimiz öksürüğe kurşun dökülürmüş. Olmazzzz. Doktor var, hap var, ilaç var. Satılmış doktora gitmeli. Eşref abi, Muhtar abi, duydun mu beni, duydun mu gıı?”
Gülüştüler!
Satılmış zar zor nefes alıyordu. Çukur Ali durumu anlayınca esti yağdı. Evi Kel Fadime’ ye emanet edip hastanenin yolunu tuttular.
“Amaan, bacım cin çarpıvirmiş. Başıbozuklu hoca okuyuvirip üfleyivirseydi gıı.”
“Bilinmez derdimiş diyollar. Gorüyon mu Ceylan’ ı yüzü guluvirmedi, vay garağünnü vay!”
“Gan gusuviriyomuş anam.”
“Bili gırılıvirir gayli. Aslan gimi bebeydi.”
“Eyle diyivirne gıı. Gun geliverir tukurduğün guyudan sen de su içivirin.”
“Garı Eşiref’ in bebe olüviriyomuş. Atımızın başına gun doğuvirdi gıı.”
Satılmış’ ı Sanatoryuma sevk ettiler. Ceylan gelin uğrun uğrun ağlıyor, Eşref gönlünden adak çırak geçiriyordu. Orta yaşlı, kel, göbekli olduğu için askılı pantolon giyen kalın gözlüklü bir doktor muayene etti Satılmış’ ı. Sırtını dinledi. Karnını eliyle yokladı. Nefes aldırdı, nefes verdirdi. Sonra ağzına bir maske taktı. Sorular sordu. Hesap kitap yaptırdı. Köyü anlattırdı. Öğrencileri hatırlattı. Hatiplerden söz açılınca, “Ne yapıvirecek Hatıpların bebeler dereye sıçıyollar, soğra dönüp sıçdıgları soğolcannarı sayyollar…”
“Maşallah maşallah!”
“Hastaneye yatıracağım. Film çekilecek. Kan alınacak. Tahlil yapılacak. Sabah akşam iğne vurulacak. En az kırk iğne. Yanında anası olarak sen kal. Bol su içecek. Ara ara film çekilecek. Hava vermeye devam edeceğiz.”
“Adağnan buluvirdim toktur beğa. Satılmış’ ım bek gıymatlıdır. Tek bebemiz. Bubamın adı. Ocağana düşüvirdik, gurban oluviriyim gurtarıvir bebemi.”
Ceylan gelin gavurga gibi döküyordu iki gözünden. Yıkıla da viran galıviresice diyordu. Kapısı kapanıviresice diyordu. Döğünüp çırpınsa da yüreği hafiflemiyor, bağrı köz gibi yanıyordu.
Doktor pek sevdi Satılmış’ ı. O’ na hikaye kitapları getirdi. Renk renk boya kalemleri hediye etti. Şiir ezberlettirdi. Kan kustuğunu işitince beyninden vurulmuşa döndü. Her yolu deniyor, iğneden çok korkan Satılmış’ ı ikna etmek için kılıktan kılığa giriyordu.
Aşık Arif’ in obada yaktığı ağıdın acısı sanatoryumda duyulur oldu.
“Satılmış oğlanın bağrı sökülür
Ceylan’ ın gözünden kan, yaş dökülür
Dostu bırak düşman yanar, yakılır
İflah itmez bu dert alır diyollar
Eşiref’ i çatır çatır yiyollar!”
Hiç bir şey umurunda değildi var yemez Gıcılar ile ilk akşamdan yatan Atterlerin. Oba yasta olsa bile Hatıplar keyif çatıyordu. Sülüman, Karaca’ dan olan torununa sünnet düğünü bile yaptı.
Eşref, Ceylan gelin ile Satılmış’ ı hastanede bırakıp çaresiz obaya döndü. Kaymakam Eşref’ i ifadeye çağırdı. Emirhüseyinoğulları toplanıp gittiler. Oba’ da deprem vardı.
Cennet ana, “Gaymakam beğa Yirliyayla bek gozel bi yiridi. Herkeş herkeşi severidi. On yaşındakı irkeğan önünden geçilivirilmezdi. Duğunnerde Gobelek çalar oba şennenivirirdi. Olü de birlik oluvirirdik. Sennik bennik oluvirmezdi. Mal melal zibil. Birinin başı ağrıyıvirse oba orıya goşuvirirdi. Böyük guccük bilinivirirdi. Aha Eşiref’ in bi anası varıdı, ahretliğim Akkız, oğnüğü biline çalıvirince ağlayan uşak avınıvirirdi. Gambır Osman, ağzı dualıydı. Ni zaman Yüzbir’ den Gara Adil obaya dadandı, ağzımızın dadı gaçıvirdi. Aç ölen vuruluvirince obada obalık galıvirmedi. Mekdebi daşladılar gaymakam beğa, mekdebi daşladdı soysuzlar. Bi de başçavış var Tozan’ da. O başçavış gelivirdi, işgıyalık musallad oluvirdi. Obanın gavınını yiriddiler. Hatıpların Kel Sülüman, ağa oluvirdi. Şindi inek alıvirmiyo, dana varıvirmiyo. Başımıza daş yağavirecek Allah itmiye. Obanın huzurunu bozuvirme gaymakam beğa. Gendi olümüze gendimiz ağlayıvirek. Torun torba irahat idivirsin. Gayıklığa gırcı yağdırıvirme gurban oluvirdiğim.”
Kaymakam çok etkilendi. Mebbus olacak kadın dedi içinden.
Sadece obalıların değil bilen, duyan, gören herkesin feleği şaştı.